
Hızlı yaşamayı sevenler ve gündelik rutinlerden sıkılanların adresi Berlin, gün geçtikçe değer kazanmaya devam ediyor. Geçmişin, günümüzün ve geleceğin bir arada yaşadığı sokaklar, efsane gece klüpleri, dünyaca ünlü sanat etkinlikleri ve birbirinden farklı eşsiz konseptlere sahip Berlin, sadece 36 saat de olsa görülmeye değer. Nasıl mı? Hadi başlayalım!
09.00 Wilkommen in Berlin
İki havalimanı var Berlin’de: Tegel ve Schönefeld. Tegel’e gelmen bizden tavsiye. Oldukça basit ve işlemlerin bir hayli hızlı tamamlandığı bu havalimanından, şehir merkezi olarak tabir edebileceğimiz Alexanderplatz’a, günlük biletini alarak (TXL-Alexanderplatz otobüsü ile) yaklaşık 30 dakikada ulaşabilirsin. Ancak biz Ekspres Turistik Cazibeler için Berlin Tren İstasyonu’nda (Hauptbahnhof) inip öncelikle sırtçantalarımızdan kurtuluyoruz. İstasyon içerisinde sırtçantalarını kitleyebileceğin ‘DB Gepack Center’ var, can kurtarır.
10.30 Ekspres Turistik Cazibeler
Eğer Berlin’de yeniysen ilk saatlerini şehrin klasik bölgelerinde geçirmelisin. Görmeden dönmemen gereken yerlerin başında Hükümet Binası yani orijinal adıyla Reichstag geliyor. Soğuk savaş yıllarında doğunun sembolü olan ve günümüzde hala Almanya Parlamentosu’na ev sahipliği yapan bu yapının önünde harika pozlar verebilirsin. Bu noktaya Tren İstasyonu’ndan yürüyerek ulaşmak mümkün. Reichstag’tan sonra görmen gerekenbir diğer turistik cazibe Zafer Sütunu’na (Siegessäule) ise otobüsle geçebilirsin (BUS100).Yine aynı otobüsle Reichstag durağına gelip kısa bir yürüyüşle şehrin sembolü; Google’a Berlin yazdığında ilk çıkan fotoğrafa; Brandenburg Kapısı’na (Brandenburger Tor) ulaşabilirsin. Soğuk savaş boyunca Doğu Almanya’nın simgesi olan kapının bir hayli kalabalık olması asla tesadüf değil. Her gün binlerce turist burayı görmek için Berlin’e akın ediyor.
Kapıdan boyunca uzanan, oldukça şık ve kimi zaman tepkili eylemlere ev sahipliği yapan cadde: Unter den Linden yani ‘Ihlamurlar Altında’yı görmelisiniz.. Ihlamur ağaçlarıyla çevrili, Alexanderplatz’a uzanan bu caddede oldukça şık kafeler, butikler hatta Humboldt Üniversitesi hatta ve hatta Google’ın Avrupa’daki ofisi bile var. Şehrin yerle bir olduktan sonra muhteşem geri dönüşünü en iyi gözlemleyebileceğin caddelerden biri burası diyebilirim. Bir o yana bir bu yana sallanmak için de güzel bir bölge.
Yürüye, yürüye nereye varacağım diyorsan, az kaldı, Holocaust Anıtı’na gelmek üzeresin. Kısa bir yürüyüşün ardından Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı (Holocaust)’na ulaşabilirsin. 2. Dünya Savaşı’na uzanan Berlin’deki tarihi utancın bugün nasıl bir turistik cazibeye dönüştüğünü gözlemleyebilirsin.
Son ekspres turistik cazibe ise Checkpoint Charlie. Bölünmüş Almanya’da; Batı’dan Doğu’ya, ya da tersi, geçen soylu ailelerin, diplomatların kullandığı ve bir çok krizin atlatıldığı önemli bir kapı. Çok bilinen bir geçiş kapısı olmasından dolayı da iğne atsan yere düşmez, öyle kalabalık: ‘You are leaving American Sector!’
14.00 Leziz bir Currywurst Zamanı
Almanya denince akla gelen sokak lezzetlerinin başında geliyor Currywurst. Tamamen Berlinli olan ve Mehringdamm’da yer alan Curry 36 ise, bu lezzeti tadabileceğin şaheser mekanların başında. Kreuzberg’in kalbinde bulunan bu büfede eşi benzeri olmayan Alman Sosisleri yiyebilirsin. Fakat belirtmeliyiz ki Currywurst ya da Bratwurst, Bockwurst, Kochwurst vs. hepsi domuz etinden yapılıyor. Eğer yemem diyorsan; bir alttaki ve bir yan dükkandaki alternatife göz at!
14.00 Leziz bir Berlin Döneri Zamanı
Almanya dennce akla gelen sokak lezzetlerinin başında geliyor Berlin Döneri. Tamamen Türk ve Helal olan, Mehringdamm’da yer alan Mustafa’s Gemüse Kebap ise, bu lezzeti tadabileceğin şaheser mekanların başında. Kreuzberg’in kalbinde bulunan bu büfede eşi benzeri olmayan Alman Döneri yiyebilirsin. Fakat belirtmeliyiz ki Alman Döneri ya da Berlin Döneri, Sebzeli Döner, Falafel vs. hepsi helal etten yapılıyor ve içerisinde bir çok sos, sebze bulunuyor. Eğer yemem diyorsan, bir üstteki ve bir yan dükkandaki alternatife göz at!
15.00 Postdamer Platz ve Sony Center
Yoldan çevirip herhangi birine ‘Şehrin en modern yeri neresi’ (Wo ist berühmteste Platz in Berlin?) diye sorduğunda alacağın cevap büyük ihtimalle Potsdamer Platz olacak. Bu kadar tarihten ve müzeden sonra kendini bir anda başka şehirde sanıyorsun. Lüks ve hareketli yaşamın üstüne şık binalar ve dillere destan Sony Center eklenince, alışveriş kaçınılmaz oluyor. Burasıyla ilgili diğer bir küçük detay ise, Avrupa’da dikilen ilk trafik ışıklarının bu meydanda bulunması. Berlin’e geldiysen, bu meydanı kaçırma. Vaktin varsa buradan Hayvanat Bahçesi (Tiergarten) çok yakın ve görülmeye, hava güzelse de keyfini çıkarmaya değer. Akşam vakitlerinde buradaysan Philarmonie’ye uğrayabilirsin. Yazın sıcak bir vakitte geldiysen de Caffe e Gelato’da harika dondurmalar yiyebilirsin.
17.00 Kahve molası
Berlin deyince aklına duvar, currywurst, döner geliyor olabilir, anlarız. Ama kahve de araya sıkışıp gelmiyorsa; orada duracaksın. Berlin, belki de Avrupa’da görüp görebileceğin en şık ve trend kahve dükkanlarına sahip bir cennet. Bu kahve başkentinde salaşlığın ve hipsterlığın dibine vurmuş mekan önerimiz ise kesinlikle 19grams. Barn, Companion Coffee, betahaus gibi ün salmış favori mekanlarla aynı ligte yarışan bizim favorimiz 19grams, eşsiz kahveleriyle (cappucinosuna ölünesi) öne çıktığı kadar, sakin ortamı ve dinlendirici müzikleriyle de tam bir Berlin. Sakın es geçme!
19:00 Sokak satıcılarından restoranlara geçiş
Berlin’in her köşesinde muhteşem lezzetler tadabilirsin ama bir de restoranlarına göz atmalısın. Kreuzberg’in sessiz sakin bir köşesinde şık tasarımı ve zengin menüsüyle ön plana çıkan Restaurant Volt (Das Volt), bu kategoride bizim favorimiz. Eski bir trafo restore edilerek ve restoran haline dönüştürülerek inşa edilen bu endüstriyel atmosferdeki vaha; koyu ahşap masaları, masaların üstüne sarkan altın sarısı küreleri ve loş aydınlatmasıyla profesyonel bir yemek deneyimi sunuyor. Bu çağdaş mutfakta, istek üzerine hazırlanan vejeteryan yemekler de yiyebilirsiniz. (Alternatif önerilerimiz ise Katze Orange, Augistiner am Gendarmenmarkt ve Grill Royal.)
(Fotoğraf: Flickr – Robert Agthe)
23:00 Yavaşça kuyruğa gir: Berghain!
Yeryüzünde sadece Berlin’de yaşayabileceğin bir deneyim arıyorsan doğru yerdesin. Berghain, olağanüstü ses sistemi ve benzersiz tarzıyla muhteşem bir gece yaşatıyor. Hedonizmin sözlük anlamının gerçekle buluştuğu yer olan bu gece klübü, modern tekno müzikleri; endüstriyel, modası geçmiş ve post-sovyet bir ortamda buluşturmuş olsa da, Berlinliler kısaca buraya çılgınlık diyorlar! İçeriye girebilmek için normal şartlarda Pazar sabahı erken saatlerde kuyruğa girmen gerekiyor fakat gece de saatlerce kuyrukta bekledikten sonra ‘BELKİ’ girebilirsin. Çünkü kuyruktakilerin %50’si içeriye alınmıyor. (İlk denememizde 2 saat 10 dakika bekledikten sonra, geri çevrilmiştik.) İçeride beyninin biraz eridiğini hissedebilirsin, bu gibi anlarda dondurma ye. Bir diğer önerimiz ise, tüm karanlık odaları keşfetmeye kalkma; günlerini alabilir ve kendini bambaşka diyarlarda bulabilirsin. Son önerimiz ise: Siyah giy ve içeride sakın fotoğraf çekme!
04:00 Kısa bir hostel deneyimi
Michelberger Hostel (Michelberger Hotel), Berlin’in ve belki de Avrupa’nın açık ara en tarz, en hoş, en en en… hosteli. Tabelasını görmek bir hayli zor olsa da, giriş kapısına yazdığı şen şakrak cümlelerden burayı tanıyabilirsin: ‘Trouble will find me’ gecenin bir vakti bizi güldüren güzel bir tabelaydı örneğin. İçeriye adım atar atmaz buram buram hipster kokan bu güzel hostel tıpkı diğer popüler mekanlar gibi eski bir endüstriyel yapının dönüştürülmüş hali. Hosteller için devrimsel ya da yenilikçi olarak tabir edebileceğimiz odalarında bir gece geçirmek oldukça keyifli bir deneyim. Hostelde kalmasan da Berlin’in en iyi kahvaltılarında biri için Michelberger’i seçebilirsin, Hipsterlicious! Bu arada sabah uyanınca şöyle bir Friedrichshain yürüyüşü de yaparsan, hoş olur hani.
13.00 Tarihle hatıra fotoğrafı
East Side Gallery, her ne kadar uzaktan bakınca orijinal Berlin Duvarı gibi görünse de, aslında değil. Tamamen turistik, orijinal boyutlarında ve görünümünde yapılmış büyük bir galeri. Duvarları renk renk, temalarla boyanmış; graffitiler yapılmış ve özene bezene korunuyor. Buralara kadar gelip, ki bahsettiğimiz hostelden yaklaşık 100 adım uzaklıkta, ortalama 2 kilometre uzunluğundaki duvarla bir hatıra fotoğrafı çektirmeden dönmeyesin.
13.00 Almanlar bizim müzemizi çalmışlar
Valla çalmışlar mı, yoksa biz mi hediye etmişiz bilemiyoruz ama Berlin’de görülmesi gereken güzel bir yer daha varsa o da Müzeler Adası (Museuminsel). Tarihi Mitte bölgesinde yer alıyor, oldukça turistik bölge. 5 adet müze var fakat başlıca görmen gereken yer tabii ki Bergama Müzesi. Bunun bir ara iadesi istenmişti, vermediler. Bölgedeki tüm müzeleri tek tek görmek bütün bir gününü alır, yapma. Bergama’yı görerek yakınlarında görülmeye değer bir de Berliner Dom var, ona bak.
16.00 Alexanderplatz ve televizyon kulesi
Berlin’in bir diğer olmazsa olmazlarından Alexanderplatz. Buraya gelerek Berlin’deki gündelik hayatın olağan şeklinde akışını izlememek olmaz. Özellikle Noel zamanı, Weinachtsmarkt burada kurulduğunda, rengarenk ve bir hayli eğlenceli bir yer oluveriyor. Zaten Berlin, Noel Zamanı yeryüzünde gezilecek en güzel yerlerden biri. Her gün, her saat kalabalık bu meydandaki Televizyon Kulesi (Fernsehturm) ziyaret etmen gereken önemli bir nokta. Kulenin tepesine çıkarak Berlin’deki en iyi manzaraya şahitlik edebilirsin. Nazik bir öneri, Alexanderplatz’ın yerini insanlara sorarken asla ‘Wo ist der Alexanderplatz?’ diye sorma. Garipseyip, gülüyorlar hemen. Kısaca Alex diyorlar, öyle sorun.
18.00 İkinci el dükkanları kapanmadan yakala
Vaktin az ve hediyelik bir şeyler alacaksın elbet, Berlin’e ayak uydur ve 2. El dükkanları ziyaret et. En güzelleri kesinlikle Kreuzberg, Reuterkriez ve Neukölln üçgeninde yer alıyor. Örneğin Garage bu kategoride verebileceğimiz en mühim Vintage Shop’lardan. Parça fiyatından ziyade kilo fiyatıyla alışveriş yapacağın bu dükkan, cool kıyafetlerle dolup taşıyor. Bir diğer önerimiz ise Shio. Weserstraße’de yer alan bu butik, aslında bir terzi. Şöyle ki; piyasadaki ikinci el kıyafetleri alıp yeni bir görünüm kazandırıyor ve satışa sunuyorlar, görmelisin. En güzel yanı da, üstüne olmayan ama beğendiğin bir kıyafeti hemen dikerek sana uygun hale getirmeleri! Buraları mutlaka keşfet, niceleri var.
19.30 Bu hamburgerlerden yemeden ölmeyesin
Bürgermeister (Hamburger Üstadı), adına yakışır hamburgerler yapan; sadece Almanya’nın ya da Avrupa’nın değil; bizce dünyanın en iyi hamburgercisi. Nasıl mı? Şöyle, koskocaman bir hamburger ekmeği arasında tam kıvamında pişmiş sulu ve kocaman bir et, arasına meslek sırrı cheddar-sos eşliğinde bol malzeme ve Tor Metro durağının altında salaş bir atmosfer. Hamburger için ortalama 20-25 dakika bekliyorsun ama her dakikasına fazlasıyla değer. Meisterburger ya da Tofuburger tatman gereken iki lezzet-i afet.
(Flickr – Axel Schwenke)
20:30 Free shop ve dönüş
Eh buralara kadar gelmişken, free shop’tan çantanı doldurmamak olmaz tabii. Bizce Jägermeister, Almanya’nın en güzellerinden. Bunun haricinde birbirinden lezzetli çikolatalarda güzel seçenek, hatırlatalım. Dönüş yolunda uçağa bindikten sonra hem eğlenmiş hem de Avrupa’nın kara tarihini gözlemlemiş oluyorsun. En azından fotoğraf makinendeki hafıza kartın hınca hınç dolmuş durumda. Üstelik klaslığın endüstriyel başkentinde bunların hepsini sadece 36 saatte yapabiliyorsun. Nice güzel gezmeler!